İlle de bir şeye benzetecekseniz hayatı bataklığa benzetin
mesela, içine gireni yavaşça dibe çeken bir bataklığa… Ve ille de ikiye üçe
ayıracaksanız insanları buna göre ayırın; bataklığa girmeden etrafından
dolananlar mesela daha başında uzun da olsa bir yolu sırtlamayı göze alanlar ve
er yada geç başarıya ulaşacak olanlar, ve bataklığa girerek karşıya geçmeye
çalışanlar mesela ama battıklarının farkına erkenden varıp hızlananlar ve
sonunda karşıya geçenler, ve elbette bataklığa girdiğinin farkına varsalarda
toparlayamayanlar battıkça batanlar elbette birde doğuştan farklı olanlar var
yani bir şeyleri geçmek, güçlenmek için bir başkalarının üzerine basanlar güç
kaybedenlerden güç kazananlar ki onları anlatmaya gerek yok insanlıklarını bir
yerlerde bıraksalarda günümüzde en çok kıskanılanlar da onlar sanırım…
İnsan bir bataklığa girdi mi ya erkenden uyanmalı mevzuyu ve hızlanmalı bir şekilde, kurtarmalı kendini oradan ya da her geçen gün ağırlaştığı ve nefes almakta zorlandığı o bataklıktan bir başkası tarafından uzatılan bir dal sayesinde kurtulmalı.
İnsan bir bataklığa girdi mi ya erkenden uyanmalı mevzuyu ve hızlanmalı bir şekilde, kurtarmalı kendini oradan ya da her geçen gün ağırlaştığı ve nefes almakta zorlandığı o bataklıktan bir başkası tarafından uzatılan bir dal sayesinde kurtulmalı.
Aslında hayat yani bu belirsiz bataklık parayı yada statüyü düşünmeye gerek duyulmayacak kadar kısa bir olgu belki bugün öleceksiniz, belki yarın ve tabi belki upuzun bir ömrünüz olacak. Hiç birinin bir garantisi olmadığı gibi hiçbirine göre de yaşamamak gerek keza içlerinden birine şartlandırırsanız kendinizi çıkmaza girdiniz demektir. Ve işte hayatın bu belirsizliği nedeniyle sahip olduğunuza kaybetmemeniz gereken de çok az öğe vardır hepimizin yakinen bildiği ama nedense çok da kolay kaybettiğimiz şeyler bunlar; ailemiz, dostlarımız, aşkımız…
Aile insanın seçimine bırakılmayan ama onu her şeyden daha çok seven, beklentisiz mükemmel bir kavram… Ölene dek sahip olacağınız, kaybetme riskinizin aslında olmadığı tek şey. Sizi her halükarda seven, kendi hayatından ödün veren aslına bakarsanız bizim toplumumuzda direkt olarak sizin için yaşayan tarifi imkansız bir güzellik aile.
Dostluk biraz tesadüfi bir kavram sonuç itibariyle hangi çevrede doğduğunuz, hangi çevrede okuduğunuz yada çalıştığınız bu konuda belirleyici oluyor ama her çevrede, okulda yada işte dostunuz olmayı hak eden insanlar olacaktır burada devreye karşılıklı özveri, beklentisiz yapılan iyilikler ve zor zamanda yanında olmak gibi bir sürü şey giriyor ki tam da bu yüzden dostluk öyle hemen tanımlanabilecek yada hemen karar verilebilecek bir kavram değil bugün dostum dediğiniz bir insan ile yarın merhaba merhaba olabiliyorsunuz fakat yıllar sonra o kişinin gerçek dostunuz olmayacağının da garantisi yok, bu yüzdende onun size gerçekten dost yada sizin ona gerçekten dost olup olamadığınızın kararını çoğu şeyin hakimi zaman veriyor ve dostluğu bu nedenlerle bir sınava benzetecek olursak sınavın ne zaman biteceği de hiç belli olmuyor.
Ve kaderimizin düzgün yazılmasını ümit ettiğimiz bir diğer ve en kaybedilmemesi gereken şey; aşk!
Arkadaşlığın, dostluğun aksine çok daha nadir çıkar karşınıza, ve hatta beklide yalnızca bir defa. Yarın ne olacağınızı bilmediğiniz bu hayatta kaybetmemeniz gereken en önemli şeyde bu yüzden sevginizdir. Dediğim gibi insan doğduğunda bir ailesi vardır bunu seçemez ve ailesine sevgiyle bağlıdır fakat şanslıysa ileride kuracağı ikinci bir ailesi olacaktır ve bunu kendisi seçer. Aile tamamen duygusal bir kavram olduğundan mantık evliliği nedir ne demektir neden yapılır halen anlamış değilim gerçi “halen” diyebilmek için yeteri yaşta da değilim sanırım.
İnsanın kendini görmezden geldiği, kendini değiştirebildiği yeryüzünde insan olduğu günden bu yana var olsa da sırrı halen çözülemeyen tek şey olan aşk hayatın belki de tek anlamı.
Bu hayatta başka ne insana soğuk bir havada üzerine örtmek yerine bir yorgana sarılmasını sağlayabilir, bu hayatta hangi duygu yada madde insana yanında olmayan bir kişinin kokusunu hissettirebilir, yanında olmadığı halde tenine dokundurabilir?
Bilmiyorum aşık oldunuz mu? Yani tüm fizik kurallarını hiçe saydınız mı? Dünyanın aslında kendi ekseni yada güneş etrafında değil de sizin için yalnızca onun etrafında döndüğünün farkına vardınız mı? Bugüne kadar kazandığınız yada kaybettiğiniz şeylerin aslında bir hiç olduğunun farkına vardınız mı? Yada elinize aldığınız dokunduğunuz harcayabildiğiniz somut bir madde olan paranın soyut olan bir duygu karşısındaki hiçliğini fark ettiniz mi yani somut ve soyut sizin için yer değiştirdi mi hiç?
Yarın ne olacağımız belli değilken ve madde aslen bir hiçken duyguların, dostlukların, ailenizin peşine gidin onları kaybederseniz geriye kalan hiçbir şeyin anlamı da kalmaz, ama hiçbir şeyiniz yokken onlar hayatınıza anlam katabilirler…
Bu yüzden duygularını söylemekten çekinen bir toplum olsak da sevdiklerinize gönülden bir Seni Seviyorum demeye çekinmeyin, söylemek için başka vaktiniz olmayabilir…
30.07.2013
Sercan İnal
Yayınlandığı Bir Diğer Sayfa
http://blog.milliyet.com.tr/hayat-uzerine/Blog/?BlogNo=424245
Yayınlandığı Bir Diğer Sayfa
http://blog.milliyet.com.tr/hayat-uzerine/Blog/?BlogNo=424245